9 Ekim 2010 Cumartesi

Kanatları takıp çıkarsak sokağa, elbette affetmez gerçek kartallar.

Kadıköy olmayan başka bir şehirden yazıyorum, bir keder haliyle, fısıldayarak içli içli, biz bize anlatıyorum. Kederliyim bu gün, önemli olduğunu sandığının, önemli olmadığı kabul ettirilmeye çalışılıyor, bu gün bana anlatılmaya çalışışan bu. Bu gün benim kabul etmek istemediğim şey bu, bunu paylaşıyorum. Üstelik bir yandan Cenk Taner, bir yandan Atv Ana Haber, bir yandan da bu başka şehrin cadde uğultusu fısıldarken kullağıma yapıyorum bunu. Madem doluyum ve yeniden yazabilmek için sebep aramaktayım. Buldum.

Yapıştırıyorum.

Sevgili kardeşler, siz siz olun, kanlı bıçaklı düşmanınız da olsa, "yok lan kanlı bıçaklı düşmanım falan değilsin" demeyin, bırakın o mühümsesin kendisini, mühimsemek ve mühimsendiğini düşünmek güzel. Mühümseyin bastığınız yeşilliği. Abartma demeyin lan işte, öyleymiş gibi yapın.

Bazen sadece can acıtabilme kapasiten kadar mutlu olabiliyorsun. Polisler gibi, indirdikçe copu, ne evde hanımdan yediğin posta, ne de apartman yöneticisinin çektiği siktir. Yapıştır ne varsa elinde, coptu, ağaç dalıydı, ayakkabıydı, ne varsa. Bazen ancak böyle mutlu oluyorsun, bu yüzden mutlu olmak her zaman iyi değil gibi.
Kendimi avutuyorum işte, yoksa aklımda tek melodi, sevdiğim şarkı sözleri "ağla, bana hala borcun var" yani benim de şimdi elimde bir cop olsa, indiricem alnının ortasına ama yok, yok oğlu yok.
Bu gece böyle, uzaydan Kadıköy olmayan bir yere bakıyorum, küçülüyorum, kendi evimde olmamanın huzursuzluğu var, sıkı darbeler yedim, ( yok lan bi şeyin demeyin mühimseyin) deplasman mağlubuyum, geriye dönmem lazım, gerçekten özledim çünkü...

Yazacak mıyım, yazdıklarım böyle sıkıcı mı olacak bilmiyorum. Bildiğim şeyler de var, birisi; Kadıköy her zaman lodosludur.
Döneceğim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder