9 Temmuz 2011 Cumartesi


Yazmak işe yarıyordu, yazayım…
“O kadar doluyum ki, söyleyecek hiçbir şeyim yok”
Akıp giden sokaktan başka bir şeyim de yoktu, neyse ki bana yaklaşan dolmuşun şoför yanı koltuğu boştu. Artık o olmasa da, hayatın küçük sürprizleri, hala benimleydi.  Aşkta kaybettik. Söylenen onca kırıcı sözün, fevri davranışın, bırakıp gitmenin, arkasında yatan tek gerçek neden bu kaybedişti. Kendi evimizde göz göre göre, rezalet sayılabilecek bir futbolla kaybettik.
Duvarları yeni boyanmış bir odayı, henüz ambalajı üzerinde bir yatağı terk etmek zordu, kendinden bir parça göremediğin bir yerde kalmak zordan öteydi, tahammül edilemezdi. Nasıl becerdi bilmiyorum, sevmenin bu türlüsünü geliştirdi kendi içinde, ya da sevmedi de başka bir şeydi, bir tür gençlik heyecanı gibi. Yüzlerce kez ayakkabı çıkardığım eşikte, son kez düğümlerken bağcıkları, “bu saate nereye gideceksin” sorusu nasıl bir saçmalıksa, o ruh haliyle çıkıldı sokağa.
 Onlarca not kağıdının arasına sıkışmış, küçük anısal notlar olarak yaşayacağım yatağının altında, asla yeni bir sevgiliye gösterilmeyecek, üzerine poşet kokusu sinecek notlar.
Şimdi bu saatten sonra nereye gidilecekse, koşarak orada olmak istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder